Kadın Kimliği ve 8 Mart Üzerine
- Oğuzhan Tercan
- 8 Mar 2018
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 4 Nis 2021
Değerli Arkadaşlar Merhabalar,
Bugün 8 Mart, ‘Dünya Emekçi Kadınlar Günü’. Ülkemizdeki kadınlar başta olmak üzere tüm dünyadaki kadınların günü sonsuz kutlu olsun.
Ve elbette, tahmin edeceğiniz üzere bugünkü yazımı ‘Kadın’ kimliği üzerine ayırdım. İş hayatında kadın cinsiyetinin yeri, aslında temel konumuz olmakla beraber niyetim biraz daha geniş bir perspektiften konuya bakabilmektir. Çünkü standartlaşmış, istatistik verilerine dayanan yüzlerce yazıyı internetten kolayca bulabilirsiniz.
Bu anlayışla, yazımın içeriğini temel bazı ana kategorilere ayırdım.
8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ
8 Mart 1957 Cuma günü Amerika Birleşik Devletleri’nin New York kentinde kalabalık bir grup kadın ayaklandılar. Ayaklanma sebepleri çok ağır şartlarda çalışmalarıydı. Birleşmiş Milletler de bugüne atıfta bulunarak 1977 yılında 8 mart gününü Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak ilan etti. 40.000 kişiye yakın kadın dokuma işçisinin yaktığı demokrasi ve eşitlik meşalesi bugün bile hâlâ adete bir olimpiyat meşalesi gibi yanmadan devam etmektedir.
KADIN EŞİTTİR MEDENİYET
İnsanlık tarihi boyunca kurulmuş medeniyetleri incelediğimizde şunu çok net görüyoruz ki; bir toplumda kadın kimliği hayatın ne kadar çok içindeyse o toplum o kadar çok medenileşmiş, çok sosyal-siyasal-ekonomik-bilimsel ve sanatsal anlamda o kadar kalkınmıştır.
Kadın kimliğini saçma bir namus algısına indirmiş, kadın olmayı adeta yasaklamış yada iyi ihtimalle zorlaştırmış toplumlar ise o kadar çok bağnaz yapıya kavuşmuş, çağın o kadar gerisinde kalmıştır.
Bunun temelinde kadın cinsiyetinin genetik faktörleri değil, dünyanın en güzel iki değer olan eşitlik ve adalet değerleri yatmaktadır. Bu sebeptendir ki, dünyada ve ülkemizde kadınlar hayatın her alanında daha çok yer almalıdırlar, daha çok çalışmalıdırlar. Çünkü kadının olmadığı bir toplum hiç bir zaman ileri medeniyet seviyesine ulaşamayacaktır. Demokrasi ve endüstriyel yaşam hayallerimizin de ötesine doğru evrilirken, kadınların hâla yasaklarla ve lütuf gibi sunulan yeniliklerle yaşamsı ve bunları kabul etmesi kabul edilir bir şey değildir.
Günümüzü incelediğimizde, kadın hakları konusunda dünya çapında büyük mücadeleler, büyük kavgalar veriliyor olsa da maalesef çok yetersizdir, benim gözümde yok hükmündedir.
KADIN KADINDIR, İSTEDİĞİ SAATTE İSTEDİĞİ GİBİ YAŞAR
Ülke gündemini takip ettiğinizde ki hiç takip etmemenizi öneririm, gündem her dakika değişmektedir. Dün yaşanmış büyük bir olayı yarın hemen unutuyoruz. Ancak değişmeyen tek bir haber var o da kadınların yaşadığı affedilemez zorluklar.
Taciz, tecavüz, cinayet, yasaklar ve psikolojik baskılar… Ve en kötüsü de bir kadın, hayatının herhangi bir döneminde bunlardan birini yaşadığında yüzde yüz oranında masum düşünülemiyor, tartışmasız suçlu olan karşı tarafın suçunu hafifletecek bir bir davranışta bulunduğuna kesin gözüyle bakılıyor.
Örneğin saat gece 03.00 dışarıda tek başına dolaşan bir kadın taciz, tecavüz vb yaşadığında “E o kadının da o saatte ne işi varmış” gibi dünyanın en iğrenç tespiti ile karşı karşıya kalıyor. Bundan daha vahimi de bu iğrenç ötesi yaklaşımı savunlar maalesef ülkemizde çok fazla destekçi buluyor, muteber konuma getiriliyor.
Aynı şekilde iş hayatında kadınların yaşadığı taciz durumları, hayatın diğer alanında yaşanılanlardan kat ve kat daha fazla. Bir de tespit edilemeyenler bulunmaktadır. Böyle bir durumda bile kanun tamamen kadının yanında olmasına rağmen, toplum ön yargısı yine burada kendini gösteriyor, “kadın kesin kuyruk sallamıştır” gibi seviyesiz bir düşünceyle olaya yaklaşıyor.
Dostlar, yanlış anlaşılmasın. Bu sapıkça yaklaşımları sadece erkekler değil aynı oranda kadınlar da savunuyor. Ve siz, en dürüst ve samimi düşünceleriniz ile bu zihniyetle savaştığınızda yemediğiniz hakaret, işitmediğiniz küfür kalmıyor.
Yapılması gereken kadın ve erkek eşitliğinin çok normal ve taviz verilemez bir değer olduğunu insanlara öğretebilmektir. Çünkü temel insan hak ve özgürlükleri hiç bir zaman tartışma konusu olamaz.
EN AĞIR KÜFÜRLER HEP KADIN KİMLİĞİ ÜZERİNE
Antik Yunan döneminde, bir kişi karşısındaki kişiye ağır bir hakaret, küfür etmek istediğinde o kişinin şerefini, onurunu, haysiyetini ve en önemlisi dürüstlüğünü hedef almaktaydı.
Günümüzde en ağır küfürler heP kadın cinsiyeti ve kadın cinsiyetinin sahip olduğu organlara edilmektedir. Bir erkeğin hayatındaki kadınlara yani eşine, annesine, kızına, kız kardeşine, nişanlısına vb bir küfür en ağır en onur kırıcı küfür olmaktadır. Sosyal hayatta yaşadığımız bu durum bile başlı başına rezilliktir.
Bazen kendi kendime düşünürüm. Her yıl çok sayıda canlı yaşamının soyu tükenmektedir. Kim bilir, şuan doğa bilimlerinin keşfedemediği, belki insanın dünyaya verdiği ekolojik zarar neticesinde ne kadar çok yeni canlı ortaya çıkmaktadır ve ya evrimsel bir sürece dahil olmaktadır. Aynı şekilde dünya teknolojik ve bilimsel anlamda gelişirken, eski medeniyetlerden miras kalması gereken bir çok güzelliği ve değeri de kaybediyor olabiliriz.
EŞCİNSELLERİN YAŞAM HAKLARI
Her düşünceden, her inançtan, her milletten insana sonsuz saygısı olan bir kişi olarak söylemeliyim ki ülkemizde ve dünyada eşcinsellerin yaşadığı eziyet ve yasaklar da maalesef kabul edilemez seviyededir. Bu bir tercihtir veya değildir. Bu biyolojik bir durumdur veya değildir. Bunların önemi yok. Çünkü bir kişi sebebi ne olursa olsun, kendi yolunu çizmiş ve kendi yaşamını yaşamaktadır. İstediği gibi de yaşayabilir.
Bununla alakalı ilerleyen zamanlarda daha detaylı bir yazı yazacağım. Ancak belirtmeliyim ki, insan hakları ve özgürlükleri denildiğinde cinsiyet, milliyet, inanç vb. ayrımlar söz konusu olmamalıdır.
KADIN HAKLARI İÇİN NELER YAPILMALI
Kendimce bazı çözüm önerilerim bulunmaktadır.
Kadın kimliği üzerindeki tüm ön yargılar kırılmalıdır.
Kadın kimliğini ne sadece kadınlar ne sadece erkekler çizebilir. Kadın kimliği, aynı şekilde erkek kimliği temel insan hak ve özgürlükleri çerçevesinde ele alınmalıdır.
Herhangi bir inanç, siyasi düşünce, eski gelenekler vb kriter kadın kimliğine karşı bir yaptırım ve kısıtlama hakkına sahip değildir.
Cinsellik ve cinsel yaşam bir tabu ve yasak olmaktan çıkarılmalı; eğitim sistemimiz erkek ve kız çocuklarına cinsellik ve cinsel yaşam ile alakalı, onların ailelerini de bilinçlendirerek doğru bir şekilde eğitim vermelidir.
Kadınlar hak verilmez alınır düsturundan vazgeçmemelidir.
Kadın ve erkek cinsiyetinin eşit olduğu, sadece yasalar karşısında değil hayatın her alanında eşit haklara sahip olduğu artık herkes tarafından kabul edilmelidir.
Kadınlar, kendilerini yok sayan ve yasaklarla yaşamlarını belirleyen zihniyeti hayatlarından çıkarmalıdırlar.
Yasalar ve yasa uygulayıcıları bazı kemikleşmiş ön yargılarla veya çıkarlarla değil temel insan hak ve özgürlükleri çerçevesinde hayatı yorumlalamaları gerekmektedir.
Oğuzhan Tercan
İnsan Kaynakları Eğitmeni/Danışmanı
Comments